Bir insan aşkı için neleri göze alabilir? İstemeden ne gibi hatalar yapar? Bu hatalar ne gibi geri dönüşü olmayan kötü sonuçları beraberinde getirir? Bu yazımda sizlere bu sorularla doğrudan ilişkili oldukça meşhur bir Yunan efsanesinden bahsedeceğim. Fakat öncelikle konumuzun ana karakterleri olan Orpheus ve çok sevdiği eşi Eurydike’yi tanımanızı isterim.
Yunan mitolojisinde Orpheus oldukça ünlü bir ozandır. Bu meşhur ozanın kökeni Trakya’ya dayanır. Antik Yunan ve Roma’da Orpheus adına yapılmış çeşitli sanat eserlerine rastlamak mümkündür. Orpheus’un ünü Antik Çağ ile sınırlı kalmamış, hemen hemen her dönemde Orpheus ve meşhur efsanesi sanatçılar tarafından hatırlanmış ve sanat eserlerine konu olmuştur. Antik Yunan’da Orpheus’un kurucusu olduğu düşünülen Orphik isminde gizemli bir din olduğu söylenmektedir. Bu dinde insanlar ozan, büyücü ve kahin özellikleriyle bilinen Orpheus’u bir peygamber kabul ederek tapınım göstermişlerdir.
Ozan Orpheus’un annesi meşhur ilham perilerinin en büyüğü olan Kalliope’dir. Babası ise kimi anlatılanlara göre Trakya Kralı Oeagrus kimi anlatılanlara göre ise sanatın tanrısı ışık saçan Apollon’dur. Tasvirlerinde sıklıkla elinde liri, başında ise yapraklardan oluşan tacıyla Apollon’u andıran temiz yüzlü bir genç olarak betimlenmiştir. Yer aldığı eserlerin çoğunda eşi Eurydike ile beraberdir. Orpheus, lirini o kadar güzel çalarmış ki vahşi hayvanlar, canavarlar, kuşlar ve balıklar adeta büyülenirmiş. Sanatıyla nehirlerin yönünü değiştirir, ağaçları ve taşları dansa kaldırırmış. Tanrılar ve tanrıçalar bile hayran kalırmış lirinden çıkan sese. Argonotlar seferinde görev alan Orpheus, denizcileri etkileyici sesleriyle ölüme sürüklemeye çalışan efsanevi yaratıklar Sirenlerin sesini güzel sesiyle bastırınca, gemideki tayfa büyük bir kayıptan kurtulmuştur.
Orpheus’un çok sevdiği eşi Eurydike ise bir orman perisidir. Bazı kaynaklarda Eurydike’nin de Apollon’un farklı bir ilişkisinden dünyaya geldiği söylenmektedir. OIdukça güzel bir kız olan Eurydike, erkekler tarafından hep ilgi odağı olmuştur. Tasvirlerinde sıklıkla güzel giyimli, dalgalı saçlarıyla genç bir kız olarak betimlenen Eurydike’nin en bilinen sembollerinden birisi ise yılandır. Güzeller güzeli orman perisi eşi Orpheus’a oldukça bağlı bir kadın olarak bilinmektedir.
Bu meşhur aşkın dillere destan öyküsüne gelelim şimdi de. Orpheus günlerden bir gün insanları eğlendirdiği bir şenlikte Eurydike’yle göz göze gelir. Orpheus ve Eurydike ilk görüşte birbirlerinden çok etkilenmişlerdir. Orpheus’a göre bu zamana kadar görüp görebileceği en güzel kız Eurydike’nin ta kendisidir. Güzeller güzeli Eurydike’nin de hisleri hiç farklı değildir. Orpheus’un sesinden bir hayli etkilenen genç kız, ozana daha derin duygular hissetmeye başlamıştır. Birbirlerine karşı oldukça sadık ve hoş bir ilişki yaşayan aşıklar zamanla evlenmişlerdir. Evlilik ve düğünle ilişkilendirilen tanrı Hymenaios tarafından evlilikleri kutsanan çiftin evliliği oldukça güzel başlamıştır. Fakat günün birinde güzelliğiyle erkekleri kendisine hayran bırakan Eurydike, boş zamanlarında perilere sarkıntılık yapmaktan hoşlanan Aristaios’un hedefi olmuştur. Aristaios, hayvancılık ve tarım ile uğraşmaktadır. Ayrıca Yunan mitolojisinde arıcıların ve çobanların koruyucusu olarak bilinmektedir. Ne tesadüftür ki Aristaios da, ışık saçan Apollon’un bir diğer aşkı Kyrene ile olan birlikteliğinin bir meyvesidir. Fakat yaptığı ahlaksız davranışları göz önünde bulundurursak ona çürük meyve dememiz daha doğru olacaktır.
Güzeller güzeli Eurydike’yi gözüne kestiren Aristaios, onunla birlikte olabilmek için kafasında planlar kurmaya başlar. Bir süre genç kızı takip ettikten sonra Aristaios, sonunda uygun bir an yakalamıştır. Eurydike ormanda yürüyüş yaparken, çalıların arasına saklanıp pusu kuran Aristaios, onu kaçırmayı kafasına koyar. Fakat bir tuhaflık olduğunu farkeden Eurydike bulunduğu yerden korku içerisinde kaçmaya başlar. Eurydike kaçarken ardından Aristaios kovalar. Hatta kimi anlatılanlara göre Eurydike’yi, Aristaos’un yönettiği bir arı sürüsü de kovalamıştır. Zavallı Eurydike hızla koşarken bir anda sendelemeye başlamıştır. Soluk soluğa kaldığı anda ayağına zehirli bir yılan dolanmış ve güzel kızı sokarak zehirlemiştir. Bir süre can çekişen Eurydike oracıkta can vermiş ve ruhu çoktan ölüler diyarına ulaşmıştır. Bu duruma bir hayli sinirlenen tanrılar ise Aristaos’u, hayvan sürülerine ve arılarına salgın getirerek cezalandırmışlardır.
Eşi Eurydike’nin öldüğünü duyan Orpheus ise adeta deliye dönmüştür. Ruhu neşe dolu, insanları sanatıyla kendinden geçiren Orpheus’un hayatında, eşi öldükten sonra hiçbir şey eskisi gibi olmamıştır. İçine kapanan zavallı ozan sadece lirini çalarak eşine yaktığı ağıtları haykırmıştır. Fakat aradan biraz zaman geçtikten sonra aklına çılgınca bir fikir gelmiştir. Bu oldukça tehlikeli fikir, ölüler haricinde kimsenin giremediği, giren ölümlülerin bir daha geri çıkamadığı yeraltı dünyasına inip eşini oradan çıkarmaktır. Orpheus bir süre planını nasıl uygulayacağını düşündükten sonra, kafasında planını iyice kurgulamış ve cesaretini toplayarak yeraltı dünyasına giriş yapmıştır. Yanına ise sadece çok sevdiği lirini almıştır. Lirinden çıkan güzel sesler ile yeraltının derinliklerine inmeyi başaran Orpheus, karşısında yeraltı tanrısı Hades’i ve onun eşi yeraltı tanrıçası Persephone’yi bulmuştur. Hades ve Persephone, Antik Yunan inanışında sevilmeyen ve bir o kadarda korkulan kutsal varlıklardır. Fakat Orpheus meşhur lirinden çıkardığı ezgiler ile tanrı ve tanrıçanın gönlünü hoş etmeyi başarmıştır. Yeraltının hükümdarı olan karı koca, Orpheus’a neden burada olduğunu sormuş, Orpheus ise çok sevdiği eşini buradan çıkarmak istediğini, aşkına tekrardan kavuşmak istediğini söylemiştir. Orpheus’un çaldığı lir tanrı ve tanrıçayı o kadar etkilemiştir ki, Hades ve Persephone izin verilmesi neredeyse imkansız olan bu isteğe onay vermişlerdir. Fakat Persephone’nin tek bir tek bulunmaktadır: Orpheus önden gidecektir ve arkasından gelen eşine yeryüzüne çıkana kadar asla bakmayacaktır. Orpheus gayet cazip gelen bu şartı kabul etmiş ve planının işe yaramasının verdiği mutlulukla, gülümseyerek yeryüzüne çıkmak üzere yola koyulmuştur. Eurydike ise eşinin ardından, aşkına kavuşacağının sevinciyle yürümeye başlamıştır. Uzunca bir yolu aştıktan sonra Orpheus’un yüzüne hafiften güneş vurmuştur. Yeryüzünün kapısı artık çok yakındır. Onca yolu sabrederek eşine bakmadan yürüyen Orpheus, eşini bir an önce görmek istemesinin verdiği etkiyle bir anlık hataya düşmüş ve ardına bakmıştır. Eurydike’yle göz göze gelen Orpheus’un bütün emekleri oracıkta boşa gitmiş, sevdiği kadın toza dumana karışarak yok oluvermiştir. Vergilius’un “Georgica” adlı eserinde Eurydike’nin eşi Orpheus’a son sözlerinin şu şekilde olduğundan bahsedilmektedir:
“Bu ne, Orpheus, bu ne?
Bu ne çılgınlık böyle senide yok eden, zavallı beni de?
İşte yine geri çağırır beni zalim kader,
Uyku kapatır kararan gözlerimi,
Dört yanımı saran gece götürür beni, elveda!
Giderim işte uzata uzata ellerimi sana,
Artık senin olmayan güçsüz ellerimi.”
Toza dumana karışarak ölüler ülkesine geri dönen Eurydike, Orpheus ölene dek bir daha sevgilisine kavuşamayacaktır. Olanlar karşısında olduğu yere çöküp kalan Orpheus ise göz yaşları akıtarak, kara kara düşünmüştür. Yeraltı dünyasının derinliklerine tekrar inmeye yeltenen Orpheus, hiçbir şekilde kapıdan içeriye alınmaz. Çünkü kendisine verilen bu fırsatı tanrıların sözünü hiçe sayarak mahvetmiştir. Daha sonra tek başına memleketi Trakya’ya dönen Orpheus hayatının geri kalan günlerini eşinden yoksun, çaresizlik içerisinde geçirmiştir. Aşkını dağlara, taşlara haykırıp durmuş, başından geçenleri insanlara, hayvanlara anlatmış, hiçbir kadına bakmamış ve onunla beraber olmak isteyen tüm kadınları geri çevirmiştir. Kara bahtlı Orpheus günün birinde bir kayanın üzerine uzanıp gökyüzünü izlerken, şarap tanrısı Dionysos’un kadın takipçileri Mainadlar, Orpheus’a saldırarak onu paramparça etmişlerdir. Feçi şekilde can veren Orpheus’un ölürken eşinin ismini sayıkladığı ve eşine kavuşacağı için gülümseyerek öldüğü söylenmektedir. Zavallı ozana acıyan ilham perileri Müzler ise Orpheus’un parçalarını toplayarak Pieria’ya gömmüşlerdir. Mainadlar tarafından Orpheus’un bir nehre atılan başı ve çok değer verdiği liri ise denize karışıp Lesbos Adası’na kadar ulaşmıştır. Midilli Adası olarak da bilinen Lesbos Adası, Antik Yunan’da yetiştirdiği meşhur ozanlarıyla bilinmektedir. Lesbos Adası’nın bu kadar ünlü ozanlar yetiştirmesi ise Orpheus’un adaya gelen başı ve liriyle ilişkilendirilmektedir.
Aşkı için ölüler diyarına girmeyi göze alan, heyecanına yenik düşüp arkasından gelen eşine bakarak, tanrılar tarafından affedilmeyecek bir hata yapan ve bu hata sonucunda sevdiğinden yoksun kalarak çaresizlik içerisinde bir yaşam süren zavallı ozan Orpheus’un hikayesi de böyledir işte. Orpheus belki eşi Eurydike ile yeryüzünde mutlu olamamıştır ama kim bilir belki yeraltında çok güzel ezgiler çalıyordur biricik aşkına…
KAYNAKÇA:
Erhat, Azra, Mitoloji Sözlüğü, Remzi Kitapevi, İstanbul, Türkiye, 1972
Cömert, Bedrettin, Giotto’nun Sanatı, De Ki Yayınları, Ankara, Türkiye, 2007
Sears, Kathleen, Mitoloji 101 (çev. Ekin Duru), Say Yayınları, Ankara, Türkiye, 2014
İlgili İçerik: Işık Saçan Apollon'un Daphne'ye Aşkı
İlgili İçerik: Zeus’un Leda ile Birlikteliği
İlgili İçerik: Apollon ve Marsyas Efsanesi
İlgili İçerik: Zeus: Tanrıların En Kudretlisi ve En Çapkını