Bu yazımızda sizlere Salvador Dali’nin diğer tüm eserleri gibi sıra dışı olan “Leda Atomica” isimli eserinden bahsedeceğiz. Dali eserlerine bakmanın ve yorumlamanın izleyici üzerindeki etkisi açısından keyifli bir yanı olduğunu düşünmekteyim. Çünkü her baktığınızda farklı bir şey görmeniz ya da daha önce yaptığınız yorumdan bambaşka bir yorum yapmanızı mümkün kılar. İzleyicinin kendi iç dünyası, esere bakış açısına yansır. Kişiden kişiye değişen, öznel yorumların ortaya çıkmasını sağlar ki; bu da anlatımda zenginlik sağlar. Öyleyse öncelikle Dali’nin hayatına; sonra da eserine değinelim.
SALVADOR DALÍ
11 Mayıs 1904-23 Ocak 1989 tarihleri arasında yaşamış İspanyol ressamdır. Aynı zamanda heykel, fotoğraf, sinema ile de ilgilidir. Hatta öyle ki Amerikan animatör Walt Disney ile yaptığı Destino isimli kısa çizgi film, ”en iyi kısa animasyon filmi” alanında akademi ödülü adayı olmuştur.
Sürrealizm(gerçeküstücülük) akımının en önemli temsilcilerindendir. Eserlerinde çokça, kendisi gibi, marjinal ögelere rastlanır. Birbiri ile ilişkisi olmayan figür ve ögeleri gerçeğin ötesinde bir arada sunmak, eserlerindeki farklılık yaratan durumlardandır.
İlk olarak 1914’te annesinin desteği ile özel bir resim okuluna yazılan Dali, 1919’da belediye tiyatrosunda ilk sergisini açmıştır. Üç yıl aradan sonra Madrid’e taşınan ressam, Fransa ve İsviçre kökenli olan ve fakat Madrid’te henüz bilinmeyen akımlardan Kübizm ve Dadaizm etkileri taşıyan eserler vermiştir. Bu eserler oldukça ilginç karşılanmış ve ilgi toplamıştır.
1926’da Paris’e giden Dali, sevdiği ve saygı duyduğu Picasso ile tanıştı. Bu tanışmadan sonra eserlerinde Picasso etkileri görünür. Ünlü sanat eleştirmenleri ile tanışan ve çalışan Dali, sanatta modernizmi ve fütürizmi savunan “Sanat Karşıtı Katalan Manifesto”yu yazdı.
1929’da arkadaşı ile yazdığı “Bir Endülüs Köpeği”isimli kısa film, sürrealist sanat çevresinde ikiliye büyük şöhret kazandırdı. Bu şekilde yaptığı eserlerle ve ilginç kişiliği ile gittikçe tanınan Dali, New York’ta açtığı sergi ile büyük sansasyon yarattı. 1938’de Londra’ya giderek hayranı olduğu ünlü nörolog, psikolog Sigmund Freud ile tanıştı ve birkaç portresini yaptı. Tüm sürrealistlerde olduğu gibi Dali de bilinçaltının dışa vurumu ile ilgileniyor ve Freud’un yazılarını ilgi ile takip ediyordu... Ele aldığımız eserde de buna değineceğiz.
Dali ile ilgili diğer önemli bir detay da 1940’ta etkisi yayılan ikinci dünya savaşından kaçarak eşi ile gittiği Amerika’ya yerleştikten sonra, ünlü yönetmen Alfred Hitchcock ile SpellBound filminin yapımında çalışmasıdır.
1982’de çok sevdiği, ilham perisi ve modeli olan Dali’nin eşi Gala hayata veda eder. Eşinin ölümünden sonra yaşama sevincini kaybettiğini söyleyen Dali sırasıyla, Puból Kalesi ve Figueres’te yaşadı... Dolu dolu bir hayatı ,kalp yetmezliği sebebi ile 1989’da noktaladı.
LEDA ATOMİCA
Sanatçı: Salvador Dali
Yıl: 1949
Teknik: Tuval Üzerine Yağlıboya
Boyutlar: 61,1x45,3
Konum: Dali Tiyatro ve Müzesi, Figueres
MİTOLOJİDEN,SÜRREALİZME
Dali’nin bu eseri Yunan mitolojisinden esinlenilerek ortaya çıkmıştır. Hikayesi ise şöyle: Aetolia Kralı’nın kızı olan Leda, Sparta Kralı Tyndareus ile evlenecektir. Ancak ortada bir sorun vardır. Tanrı Zeus Leda’ya çoktan göz koymuş ve onunla olabilmek için planlar yapmaktadır. Düğün gecesi gelip çattığında Tanrı Zeus dikkat çekmek ve ona yanaşabilmek için kuğu kılığına girerek Leda’nın odasına gelir. Leda’nın şevkatine ve sevgisine sığınarak düğünden önce Leda’yla birlikte olur. Düğünden sonra ise Leda, Kral Tyndareus ile birlikte olur. Böylece düğün gecesi iki farklı kişiyle olan Leda’nın karnına iki ikiz yumurtası düşmüş olur. Leda iki erkek, iki kız sahibi olur. Bu kızlardan bir tanesi ise neredeyse hepimizin tanıdığı, daha sonra Truva Savaşı’na neden olacak, efsanevi isim, güzel kadın Helen’dir.
Bir başka efsaneye göre ise Leda, Tanrı Zeus’un çocuklarını evlilik dışı olduğu için doğurmak istemez ve bunun yerine altın bir yumurta yumurtlar.
Bu ilginç hikaye sanat tarihi boyunca birçok ressama ilham kaynağı olmuş... Tabii ki Salvador Dali bunu kendi üslubu ile sürreal bir şekilde yorumlamıştır. Eserin arka planındaki manzarada Dali’nin aşina olduğu Costa Brava sahilindeki kayalıklar vardır.
Ressamın eserlerinde genelde arka ve ön plana, derinlik yaratması açısından, tanıklık ederiz. Üstelik bu durum önde kullanılan figürün ana karakter olmasını ve daha çok dikkat çekmesini sağlar. Eserin merkezinde yer alan Leda ise Dali’nin eşi Gala’dır. Dali eşini eserlerine model olarak dahil eder. Resmin ortasında, tahta bir kaidenin üzerinde oturan Leda, kanatlarını açmış kuğu görünümündeki Zeus’un boynuna sarılmak üzeredir. Alt kısımda bulunan kitap ve cetvel, ressamın geometriye ve bilime olan merakını yansıtır. Ayrıca mitolojik bir hikayeye böylesi objeler eklemek eseri daha ilginç hale getirmiştir.
Kuğunun kanatlarının geniş bir şekilde açık olması, Zeus’un Leda’yı himayesi ve koruması altına alması olarak yorumlanabilir.
LEDA VE ALTIN ORAN
Tabloda gördüğümüz Leda ve Kuğu mükemmel bir matematiksel düzene göre yerleştirilmiştir. Altın oranla tasarlanmış bir beşgenin içerisine kusursuzca konumlanmıştır ki; bu beşgenin her bir köşesi Katolik inancına göre idare, hakikat, söz, düzen ve sevgiyi temsil eder. Birçok kişi matematiğin sanatı engellediğini düşünse de, Dali bunun tersini iddia ederek eserlerin matematiksel bir hesaplamaya dayanmasını savunuyordu. Kim bilir… Belki de bunu, oran-orantı ve açılarla temel atılan resim sanatının sağlaması olarak görüyordu... Bu eserin taslak aşamasındaki çalışmasının sağ alt köşesinde Romen matematikçi Gytha’nın altın orana sahip bir beşgenin kenar hesaplamasının matematiksel formülünü kullanmıştır, bunu resmin sağ alt köşesinde görebiliriz.
MOLEKÜLER DETAYLAR
Eserde ilginç olan ve dikkatli bakılınca fark edilen unsurlardan biri de tüm figür ve objelerin havada duruyor gibi görünmesidir. Birbirleri ile temas eden noktalar yoktur. Leda kaideye oturmuş olmasına, kuğuya dokunuyor gibi görünmesine rağmen temas yoktur. Eserde tüm nesne ve objeler havada asılı kalmış moleküller gibi görünür. Bunun sebebi Hiroşima’ya atılan atom bombasından sonra, Dali sanatına çağdaş manada yeni bir soluk kazandırmak adına değişikliğe gitmek istemesidir. Atom teorisinden fazlasıyla etkilenen ressam, atomsal seviyede hiçbir parçacığın birbirine temas etmediğini göz önünde bulundurarak eserine yansıtmıştır.
Eserdeki bir diğer ilginç ayrıntı ise tüm ögelerin gölgesi olmasına rağmen; kuğunun gölgesinin olmamasıdır. Bunu Zeus’un vücut bulmuş hali olan kuğunun aslında bu dünyadan olmaması ile bağdaştırabiliriz.
Bütün bu ilginç detaylardan sonra, Dali günümüzde yaşıyor olsaydı şimdinin teknolojisini eserlerindeki temalar ile harmanlayarak, zaten sıra dışı olan tarzına fazlaca eklemeler yaparak daha da şaşırtıcı yapıtlar ortaya çıkarabilirdi diye düşünmemek elde değil. Tıpkı Dali’nin eserlerinde olduğu gibi, gerçeklerin ötesine uzanan zengin hayallerimizle süslü, sonra da bunların gerçekliğe dönüştüğü bir hayat nasıl olurdu?
Sanatla kalın…
Yazan: Merve Gökgöz
Kaynakça;
wikipedia.org
salvador-dali.org
sanatabasla.com
wannart.com