Dışavurumcu ressam Egon Schiele 1890 yılında Avusturya’da doğdu. Babasıyla kuvvetli bir bağı olan sanatçının hayatındaki ilk dönüm noktası babasının 1905 yılında frengi nedeniyle ölümü oldu. Ressam, babasının vefatından yıllar sonra kuzenine yazdığı bir mektupta şu cümleleri kurmuştur: “Bilemiyorum soylu babamı benden gayri büyük bir acı ile hatırlayan kimse var mıdır? Bugün sürekli bir zamanlar onun bulunduğu yerlerde geziniyorum ve büyük bir acı çekiyorum. Ben her yaratığın ölümsüzlüğüne inanırım, bu nedenle mezarları çiziyorum, çünkü ancak böyle ölüler benimle beraber yaşıyor…”
Okul derslerinde pek başarılı olmayan Schiele, resme duyduğu ilginin de amatör bir merakın ötesine geçmesi üzerine Viyana’ya giderek sanat okulunda eğitim almaya başladı. Hayranı olduğu ressam Gustav Klimt ile de burada tanışacak ve kendisinden ders almaya başlayacaktı. Klimt’le tanıştıktan ve onun ortamına dahil olduktan sonra Schiele’nin tekniği ve resme bakışı iyice gelişti.
Mavi önlüğüyle Gustav Klimt- Egon Schiele (1913)
Klimt ve Schiele birlikte çalışıyor (1914)
Koyu renkli dış hatlarıyla yalıtılmış figürlerden ibaret beden çizimleriyle, her çizgisinden kararlılık ve neredeyse öfke duygusu taşan manzara resimleriyle Egon Schiele, dönemine ‘aykırı ressam’ olarak damgasını vurdu. Uzuvları tamamlanmamış, deformasyonlu bedenlerden ibaret resim ve desenleriyle ressam; duyguların ve insanın ruh halinin dışavurumcu bir tarzla betimlenmesi konusunda ustalığını sergiledi. Ressamın arkadaşı ve kadın hastalıkları uzmanı Dr. Erwin von Graff, Schiele’nin üniversite hastanesinde beden anomalileri üzerinde araştırma yapmasına ve eskizler çalışmasına izin vermişti. Bu fırsatı değerlendiren Schiele, araştırmalarında psikolojik rahatsızlıkları olan hastaların bedenlerine de yoğunlaşarak gözlemlerini çalışmalarına yansıttı.
- Ölü Anne I (Dead Mother), 1910 - Egon Schiele
- Ahşap üzerine yağlıboya ve kurşun kalem
- 32,4 x 25,8 cm
- Leopold Müzesi, Viyana
Ressamın eserlerini daha yakından inceleyecek olursak annelik temasını sıkça işlediğini görürüz. Bunun nedeni Schiele’nin, ressam olma arzusuyla ailenin maddi kaynaklarını sorumsuzca tükettiğini düşünen annesiyle arasındaki bitmeyen gerginliktir. Buna ek olarak Schiele, hayatı boyunca insanın yaşam ve ölüm arasındaki yerinin arayışı içinde olmuş ve ‘anne’ figürünü bu döngünün merkezine koymuştur.
‘Ölü Anne’ tablosu bahsettiğimiz bu eserlerin başında gelir. Sanatçının dışavurumcu üslubuyla birleşen acı dolu havanın, eseri gotik kıldığı söylenebilir. Ressam Schiele, 1910 yılının Aralık ayında bir noel hediyesi olarak yaptığı bu tablodan bir mektubunda şöyle bahseder: “biliyorum ki ‘Dead Mother’ benim en iyi işlerimden biri…”.
Eserde anne, bir deri bir kemik kalmış elleri ve solgun suratıyla bebeği kavramış. Annenin aksine bebek ise gayet canlı ve neşeli gözüküyor. Bebeğin duruşu nedeniyle onu çevreleyen alanın rahim olduğu yorumları yapılmış. Ressamın ablası Elvira 1883 yılında doğmuş ve annesinden geçen frengi yüzünden 10 yaşında hayatını kaybetmiş. Buna bağlı olarak eserle ilgili ulaşılan genel yargı resimdekilerin Schiele’nin annesi Marie ve ablası Elvira olduğu yönünde.
1918 yılında, o sıralar altı aylık hamile olan eşi Edith’in İspanyol gribine yakalandığını öğrenen Schiele, kendisi ve eşi için bir mezar anıtı tasarlamaya başlamış ancak henüz bitiremeden eşinin vefat haberini almıştı. Aynı senenin başlarında akıl hocası Gustav Klimt’i de Avrupa’yı saran İspanyol gribi nedeniyle kaybeden ressam, eşinin vefatından üç gün sonra yine aynı hastalık nedeniyle hayata gözlerini yumdu.
Ölüm döşeğinde Edith Schiele,1918 - kağıt üzerine siyah mum boya
‘Aykırı’ sanatçı 28 senelik ömründe üç binden fazla çizim ve üç yüze yakın tablo üretti, dışavurumculuğun sembollerinden biri oldu. Ölüm döşeğinde söylediği son sözler şunlardı: “Savaş bitti, gitmem lazım anne!”
Sitemizdeki Dead Mother ürünlerini incelemek için buraya tıklayabilirsiniz.
Yazan: Elif Şevval TUNÇ
Kaynakça:
Sanatın Büyük Ustaları Egon Schiele, Hayalperest Yayınevi
celinesymbiosis.tumblr.com