Bu yazımızda sizlere çokça bale sınıflarını betimleyen ve figüratif çalışmalarıyla ünlü ressam Edgar Degas’dan ve onun eserlerinden biri olan “Absent İçenler” eserinden bahsedeceğiz. Öncelikle ünlü ressamın hayatına değinelim.
EDGAR DEGAS
19 Temmuz 1834 -27 Eylül 1917 tarihleri arasında yaşamış, tam adı adı Hilaire Germain Edgar Degas olan, Fransız ressam, heykeltıraş ve çizerdir. İzlenimcilik (empresyonizm) akımının öncülerinden biri olarak görülse de, ressam bunu reddeder ve gerçekçi üslupla çalıştığını öne sürer.
Teknik açıdan başarılı olan ressam “Dansçıların Ressamı” olarak da bilinir. Degas’yı balerinleri, onları sınıf içerisinde çalışırken betimleyen eserlerden direkt olarak tanıyabiliriz.Ressamla adeta özdeşleşmiş bir temadır bu. Dansçılar kadar, nü kadın figürleri, at yarışları çizmekte de ustalığını sergiler. Portre üzerine çalıştığı eserler sanat tarihinde önemli bir yer tutar ve en başarılı eserler arasına girer. Hareketi betimlemede ayrı bir ustalığı vardır ressamın.
Çok küçük yaşlarda resme başlayan sanatçı varlıklı bir aileden gelir. Edebiyat dalında derece alarak mezun olur. Yirmili yaşlarına yakın kendi evinin bir odasını atölyeye çevirerek, Louvre müzesindeki eserleri reprodüksiyon şeklinde çalışır. 1855’te desenin ustası olarak bilinen Dominique İngres ile tanışır ve ondan tavsiyeler alır. Aynı yıl Güzel Sanatlar Okuluna kabul edilir, İngres’in tarzını takip eder. Bu yıllarda İtalya’yı ziyaret eden sanatçı, Michelangelo, Raphael, Titian gibi sanatçıların eserlerini kopyalar. Klasik sanat teknikleri üzerine çalışır.
İtalya’dan döndükten sonra Normandiya’ya giden sanatçı, at resimleri üzerine çalışmaya başlar. 1865 yılında ilk kez Paris Salonu’nda bir eser sergilendi. Ve bundan sonraki beş sene içerisinde eserleri orada sergilenecekti.
Degas her ne kadar klasik sanat üzerine eğitim alıp, çalışsa da tarihsel resimlerden çok; çağdaş konuları işleme kararı alır. Böylece çağdaş konuları geleneksel metotlarla resmeden, modern yaşamın klasik sanatçısı olarak devam etmiştir.
Hatta bunu ilk kez yaptığı “Jokeyin Düşüşü” adlı eseriyle ilan eder gibidir. Böylesi bir değişiklikte esin kaynağı ise tanıştığı Manet’dir.
Çeşitli yerlere sattığı eserlerden elde ettiği kazançlarla, Manet, Pisarro, Cezanne, Gauguin, Van Gogh gibi saygı duyduğu ressamların çalışmalardan koleksiyon oluşturmaya başladı.
İdolleri ise İngres, Deşacroix ve Daumier’dir. Kariyerinde fotoğrafçılık ve heykele de yer veren ressam hayatının son dönemlerini sosyal olarak izole olmuş bir şekilde neredeyse yarı görme engelli, rahatsız bir şekilde geçirir. 1917 yılında hayata veda eder.
ABSENT İÇENLER
Sanatçı: Edgar Degas
Yıl: 1876
Tür: Yağlıboya
Boyutlar: 92 cm x 68 cm
Konum: Orsay Müzesi, Paris
Degas’nın bu eseri dönemine göre oldukça farklı bir üslupla yapılmıştır. Kompozisyonunda bile farklı bir açı görmekteyiz. Figürler tam ortaya değil de köşeye konumlanmıştır, hatta öyle ki sağ tarafta duran erkek figürünün yarısı kesilmiş bir şekilde ele alınmıştır.
Bu o zamanlarda gerek üslup olarak gerekse kompozisyon olarak çok alışılmış bir fenomen değildir. Eser Café De La Nouvelle Athènes isimli bir mekanda yansıtılmıştır.
Merkezinde bir kadın; bir de erkek figür görmekteyiz. Kadının dönemin aktrislerinden Ellen Andreé ; erkeğin ise dönemin bohem ressamlarından Marcellin Desboutin olduğu söylenir. Kadının önünde absent isimli bir içecek durur.
Bu içecek 1792 senesinde Fransız bir doktor tarafından icat edilmiştir. Dönemin aristokratları, ressamları, devlet adamları, bohemleri tarafından oldukça rağbet görmüş bir içkidir. Alkol oranının çok yüksek ve halisünatif etkileri olması sebebiyle içki yasaklanmasına rağmen tüketilmiştir. Hatta pek çok sanatçı tarafından İlham İçkisi olarak adlandırılır.
Absentin yanında ise bir kahve fincanı görülür. Oturan figürleri, ressam sanki kendisi de aynı mekanda bir köşede iken resmetmiştir. Bu durumu Degas, “Hiçbiriniz hayatın merkezinde değiliz; hepimiz birer parçasıyız, zincirin bir halkasıyız.” şeklindeki bakış açısını bu kompozisyonla kanıtlamıştır.
YALNIZLIĞA VURGU
Erkek pipo içip, etrafı gözlemlerken; kadın tam aksine bakışları yere doğru, oldukça düşünceli bir şekildedir. Bundan haberi yokmuş, olsa da çok önemsememiş gibi görünen erkek figürü eklenince, kadının yalnızlığı ve mental anlamdaki tek başınalığı perçinlenmiştir.
Sanki yalnızlığı fiziksellikten ve kişi sayısından öte; bunu anlayacak birinin olmamasına bağlamış gibidir.Ayrıca yalnızlığa yapılan vurguyu, bize yakın taraftaki masanın üzerinde çeşitli malzemeler olmasından; fakat herhangi biri olmamasından da gözlemleyebiliriz.
Ayrıca bu, ressamın hayatının büyük bir bölümünü kaplayan kendi yalnızlığına ithafen de yapılmış olabilir.
Degas’nın eserlerine yakından bakınca detaylar kaybolur; uzaklaştıkça ilginç bir şekilde gerçeklikle örtüşecek detaylar belirir. Bu da tipik olarak empresyonist tarzda yapılmış bir eserde alıştığımız bir fenomendir. Renkler yakından karışıkmış gibi görünse de, uzaklaştıkça ya da gözlerimizi kısıp baktığımızda belirginleşir.
Klasik tarzda çalışılmasa da figürlerdeki duygu çok net bir şekilde anlaşılır, başarılı bir teknikle ifadeler güçlüdür.
ELEŞTİRMENLERDEN SERT TEPKİ ALAN ESER
1876 yılında eser ilk kez sergilendiğinde eleştirmenler tarafından çok olumsuz tepkiler almıştır. Mide bulandırıcı ve çirkin bulunup, depoya kaldırılmıştır. İlerleyen yıllarda tekrardan İngiltere’de sergilendiği dönemlerde de Fransa’da sergilendiği zamanlardaki gibi eleştirilere hedef olmuştur. İngilizler Victoria döneminin katı kuralları içerisinde eseri ahlaka aykırı bulmuş, resimdeki kadın bir fahişe olarak atfedilmiş; absent kullanımının ise Fransız kültürünün bir yozlaşma içerisinde olduğunun kanıtı olarak gösterilmiştir. Yani bu eseri İngilizler ders verici nitelikte eleştirmişlerdir.
Bu kadar eleştirilmesinin sebeplerinden biri de daha önce bahsettiğimiz absent içkisidir. Paris’te sanatsal yaşam ve bohem kültür ile eşleştirilen içecek, hayalperestler, yazarlar ve sanatçılar tarafından tercih edilmiş , boşvermişliğin ve coşkunun sembolü haline gelmiştir.
Aslında eseri şimdilerde çok yalın bir kompozisyonla yalnızlığa yapılan vurgu olarak yorumlamak kesinlikle yanlış olmaz. Bakışlar, vücut dili, duygulanım tamamen bunu yansıtır. Birlikte; ama yalnız olunan ortamlar… Her daim güncelliğini koruyacak, insana dair ortak bir noktaya böylesine güzel bir eserle değinen Degas’yı saygıyla analım…
Sanatla kalın...
Yazan: Merve Gökgöz