Vincent van Gogh Paris’te iki yıl geçirdikten sonra 20 Şubat 1888’de Güney Fransa’daki Arles’a taşındı. Burada uzun bir süre uyum sağlamaya çalışan Van Gogh, Üç ay kadar kalacağı Carrel Otel-Restoran’da bir oda kiraladı. Mayısta ise Café de la Gare’in üst katında bir odaya geçti. Bu sırada da Lamartine Alanı'ndaki dört odalı Sarı Ev'i kiralayarak atölye olarak kullanmaya başladı. Eylül’de tamamen Sarı Ev’e yerleşti.
Bu resimde Van Gogh’un renkleri tonlamasız, gölgelendirmesiz yani saf, olduğu gibi kullandığını görüyoruz. Çizgilerin yamukluğu, nesnelerin (örneğin sandalye, yatak) kendi içinde koyu renklerle çevrelenmesinin verdiği kontrast, perspektiften yoksunluk; ilk bakışta resmi bir çocuğun yapmış olduğu izlenimini uyandırıyor tıpkı döneminde de aldığı dönütler gibi. Fakat günümüzde bu resmin tipik Van Gogh ögelerine oldukça sahip olduğunu gözlemleyebiliyoruz. Ressam gerek kullandığı canlı renklerden gerekse fırça darbeleri sayesinde adeta hareket özelliği kazandırmış bu eserine de. Bunu da yatağındaki yastıkta, çarşafında izleri, kırışıklıkları; sandalyedeki minderin şeklini ve parkenin çizgilerinde görmekteyiz.
Eserde birçok eşyanın ikişerli olmasını Vincent’ın bu tabloyu yaparken bir arkadaş özlemi çektiğine yorabiliriz. Yapıldığı zamana bakacak olursak, arkadaşı Gauguin’i Arles’e davet ettiği, ve gelişini heyecanla beklediği bir dönemdi.
Kardeşi Theo van Gogh, kardeşinin ve Gauguin’in satışlarını üstlendiği bir galeriyi yönetiyordu. Kardeşine maddi anlamda oldukça destek olan Theo, bu konuda da duruma el atıp ekonomik yardımlarda bulunacağı şartıyla Gauguin’i, Vincent’ın yanına gitmesi konusunda ikna eder. Vincent bu dönemde işte evin duvarlarını ve Gauguin’in odasını süsleyen birçok esere imza atar. Aslında bir nevi rekabet olan bu durumda, Gauguin’in tablolarının satış grafiği fena sayılmazken Vincent hiç satış yapamamaktadır ve kardeşi Theo’dan bunun haberini her aldığında kendisiyle, ressamlık kariyeriyle ilgili karamsar düşüncelere kapılmaktadır.
Tabloyu yapma aşamasında Vincent her zamanki gibi bu heyecanını kardeşiyle paylaşmak istemişti ve ona bu tabloya ilişkin bir mektup yazmıştı.
"Sevgili Theo,
Çalışmalarımın ne yönde geliştiği konusunda hiç değilse bir fikir verebilmek için sana küçük bir eskiz gönderiyorum sonunda. Bugün oldukça iyiyim.
Gözlerim hâlâ yorgun gerçi, ama aklıma yeni bir resim fikri geldi, eskizini çizmeden edemedim. İşte bu. Otuz numara bir tuval olacak bu da.
Bu kez yalnızca yatak odamı yapacağım ama burada her şeyi renkle vereceğim; her şeyi basitleştirerek daha görkemli hale getirmek ve genelde bir dinlenme ya da uyku izlenimi bırakmak istiyorum. Kısacası, bu tabloya bakanın beyni, ya da daha doğrusu, imgelemi dinlenmeli.
Duvarlar soluk menekşe rengi. Yer kırmızı karolardan oluşuyor.
Karyolanın ve sandalyelerin ahşap kısımları taze tereyağı sarısı.
Yatak çarşafı ve yastıklar limon yeşili.
Yatak örtüsü kızıl.
Pencere yeşil.
Tuvalet masası turuncu, lavabo mavi.
Kapılar leylak rengi.
Ve hepsi bu kadar - kepenkleri kapalı olan bu odada başka bir şey yok.
Eşyaların geniş çizgileri gene dokunulmazlığı olan bir dinlenme havası ifade etmeli.
Duvarlarda bir iki tablo, bir ayna, bir havlu ve birkaç giysi.
Çerçeve - resimde hiç beyaz bulunmadığı için - beyaz olacak.
Zorlamalarla içine itildiğim sevimsiz dinlenme döneminin öcünü alacağım böylece.
Yarın bütün gün bunun üstünde çalışacağım gene... Nasıl basit bir kavramdan hareket ettiğimi anlıyorsun, değil mi? Asıl gölgelerle nesnelerden düşen gölgeleri tümüyle yok ediyorum. Japon estampları gibi, kalınlığı olmayan düz tonlarla renklendireceğim.
Tarascon Arabası’yla ve Gece Kahvesi'yle örneğin, karşıtlık oluşturacak.
Uzun mektup yazmıyorum, çünkü yarın sabah çok erkenden, sabahın serin ışığında resim yapmaya başlayıp akşama tuvali tamamlamak niyetindeyim."
Arles, Salı 16 Ekim 1888. Theo van Gogh'a
Bu mektupta resimdeki amaçlarını açıklayan Van Gogh, saf renklerin hakimiyeti altında dinlenmeyi yansıtan bir yatak odası resmi yapmak istiyordu. Fakat tabloda dediği üzere zorlanılmış bir dinlenmenin sonucu olarak resme baktığımızda yalnızlığın ve gerilimli perspektif sayesinde de terk edilmişliğin etkisi, ressamımızın isteklerine ağır basar. Bu alışılmışın dışında perspektif, aslında Van Gogh’un bilinçli olarak yapmış olduğu bir betimleme değildi çünkü odanın mimarisi 120 ve 60 derece açılı iki duvarın oluşturduğu sıra dışı bir eğriliğe sahipti.
Vincent ve Paul’un birlikte kaldıkları dönem karşılıklı yaptıkları portreler.
Gauguin ekimde Arles’a gelip Van Gogh’la yaşamaya başlamıştı. Aralarının bozulması ise uzun sürmemişti. Bir kavga sonucunda yaşananlardan sonra Vincent sol kulağını Gauguin gitmesin ve bunu bir sebep olarak görsün diye kesmesinin ardından, Gauguin Arles’dan ayrıldı. Kasabada onu kesilmiş kulağıyla görenler endişeleniyor hatta biraz da ondan korkuyorlardı. Orada yaşamasını istemiyordu Van Gogh’un, Arles halkı. Kulağından ötürü hastaneye kaldırıldıktan sonra Saint Rémy’de Saint-Paul-de-Mausole akıl hastanesine kendi rızasıyla yattı. Burada bir yıla yakın zaman geçirdi ve bu sırada kız kardeşi ve annesi için selden etkilenmiş olduğunu duyduğu bu yatak odası resminin 2 tane kopyasını yaptı.
Van Gogh ikinci yaptığı tablosu
Van Gogh üçüncü yaptığı tablosu
Bu ikinci versiyon olan tabloda, birinciye nazaran değişen şeyler genel olarak baktığımızda duvarlardaki dokunun, tabloların ve zeminin renklerininin değiştiğini görmekteyiz. Ressamımız 1889 yılında Eylül ayında annesi için tablonun 3.versiyonunu daha küçük boyutlarda yapar. İkinci versiyonda olduğu gibi zemin duvar renklerinde değişim görmekteyiz. Bu değişim renklerin grileşmesinden de anlaşılacağı üzere, Vincent’ın o dönemdeki ruh hali oldukça karamsar ve bunalımlıydı ve bunun sonucu olarak da resimleri gitgide eski canlılığını yitirdi. Bunun yanında bir otoportre ve kız kardeşi Will’in portresi ile yatağının baş kısmının üstünde bir Japon gravürü görmekteyiz. Van Gogh empresyonizme, post empresyonizme, natüralizme ve o zamanların Japon eserlerine hitap eden birçok eser vermiştir. Bu yatak odası tablosunda ise kendi resimlerini, başka bir kendi yaptığı tablonun içine koymuş olması, Van Gogh’un yine özgün tarzını konuşturduğu bir eser haline getirmiştir bu tabloyu.
Yaşadıklarının çoğunu otobiyografi niteliğindeki mektupları sayesinde öğrendiğimiz, çılgınlık ve yaratıcılığın bir arada olduğu bu dahi ressamımız, 37 yaşında veda etti üretkenliğine. Arkasında 860 yağlı boya tablonun da olduğu 2.100 kadar resim ve çizim çalışması bıraktı. Yaşadığı dönemde resimden gelir elde edemeyen, resimleri beğenilmeyen ve kardeşi Theo hariç destekçisi olmayan Van Gogh, buna rağmen resimsiz hayatının anlamsız olduğunu düşünerek bir an bile durmamıştır. Şimdi ise tüm dünya onun resimlerine hayranlıkla bakıyor.
Korumak ve ilham almak dileğiyle…
Sitemizdeki Arles'daki Yatak Odası ürünlerine ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.
Yazan: Sevda Çiçek Özdemir