Shalott Leydisi (The Lady of Shalott), 1888 yılında İngiliz ressam John William Waterhouse tarafından çizilmiş. Resim yalnızca hikayesini bilenler için değil, dikkatli inceleyen herkesi derin şekilde etkilemeyi başarıyor. Bir sonbahar günü, yapraklar dökülürken sandalda bir kadın, tek başına gölde ilerliyor. Gölün etrafını saran yaz yaprakları, kış yaklaştıkça kehribar, kestane ve kahverengi tonlarına dönüşmüş durumda. Buna karşılık resimdeki kadın, kararan yapraklara karşın beyaz bir elbise giyiyor. Beyaz renk, saflığın, kederin ve fedakarlığın simgesi olarak okunabilir. 16. yüzyıla kadar beyaz renkli elbiseler, yas tutan dulların giydiği bir renk olarak da bilinirdi.
Teknenin önünde duran üç mum önemli. Çarmıha gerilmiş İsa figürünü çevreliyorlar. Mumlardan ikisi çoktan sönmüş durumda ve üçüncüsü ise ayakta kalmaya çalışıyor gibi görünüyor.
Yalnız mum alevinin, ölümün yakın olduğunun bir işareti. Burada ölüme yakın olan kişi ise teknede yolculuk yapan Shalott Leydisi.
Hafif esinti ve suyun akıntısı tekneyi yavaş yavaş akıntıya doğru götürüyor, dünyayı yavaş yavaş geride bırakıyor. Leydinin eli metal bir zinciri tutuyor ancak tutuşu gevşek, belli ki bırakmak üzere. O da durumu kabullenmiş durumda. Şimdilik resmin inanılmaz detaylarına ara verip asıl hikayesine dönelim!
Hikayesi Ne?
Bu resim Viktorya Dönemi'nin ünlü şairlerinden olan Lord Tennyson’ın 1832 yılında yazdığı aynı adlı şiirin bir tasviri niteliği taşıyor. Şiirde ise Kral Arthur Efsanesi'nde geçen Shalott Leydisi Elaine'nin hikayesi geçiyor.
Hikayeye göre Elaine, Kral Arthur'un sarayının da bulunduğu Camelot adlı bir şehrin yakınlarında bulunan bir adada tek başına bir kulede bir lanet altında yaşamakta. Bu lanete göre Leydi hiçbir şekilde kulenin camından direkt olarak dışarı bakamıyor ve dış dünyayı yalnızca odasındaki aynadan görebiliyor. Çünkü eğer camdan bakarsa ölecek. Günlerini kulede dokuma yaparak geçiren Elaine, günlerden birinde bu kulenin yakınından şarkı söyleyerek geçen Kral Arthur'un Yuvarlak Masa Şövalyeleri'nden Lancelot'u duyar, aynadan görür ve aşık olur. Kendini tutamayan Elaine camdan dışarı bakıyor. Bununla birlikte o anda her zaman baktığı ayna ise çatlıyor. Bu Elaine'nin lanetlendiği anlamına gelir. Leydi, bunun ardından bir kayığa binerek nehri geçerek Lancelot'a ulaşmaya çalışacaktır.
Ancak bu yolculuk tamamlandığında ve Elaine şehre ulaştığında çoktan ölmüş olacaktır. Elaine bunu bilerek yine de yola çıkacaktır ve çıkar da! İşte bu meşhur resim de tam bu anı resmeder...
Diğer Detaylar...
Bu resimde en önemli detaylardan birisi Leydi'nin yüz ifadesidir. Aşağı doğru derin bir ızdırap ile bakan Leydi, ölüme doğru yola çıktığının farkındadır. Ancak bunun yanında mumlar, çarmıha gerilmiş İsa heykeli ise Leydi'nin ölümden sonra cennete gideceğini tasvir ediyor. Bununla birlikte sandaldan sarkan örtü ise Leydi'nin kulede yaptığı dokumalardan birisi.
Bu örtülerdeki desenler ise Leydi'nin kulede aynadan gördüğü yansımalarını gösteriyor.
Sonuç olarak Tennyson'un meşhur şiirinde Viktorya Dönemi'nin tutkuları uğruna ölümü seçen Shalott Leydisi'ni anlatıyor. Aslında amacı toplumdan soyutlanma sorununa da gönderme yapar. Waterhouse ise bu şiiri kendi tekniğiyle mükemmel bir şekilde tasvir etmeyi başarmıştır.